Blog

BUĞDAY TARLASI VE KARGALAR “WHEATFIELD WITH CROWS” – VAN GOGH

Van Gogh’un en ünlü eserlerinden biri olan Buğday Tarlası ve Kargalar, ressamın yaşamının son birkaç haftası içinde yapılan eserlerden biri olduğu için çoğu zaman kendisinin “son resmi” olarak adlandırılır. Bu sebeple de birçok kaynak tarafından ressamın ölümünden hemen önce sunduğu bir “intihar notu” imiş gibi yorumlanır.

Yaşadığı ruhsal sıkıntılar sonrasında Güney Fransa Saint-Rémy’de bir sanatoryuma kaldırılan Van Gogh (bknz. Yıldızlı Gece “The Starry Night”, Kulağı Sargılı Otoportre “Self-Portrait with Bandaged Ear”, Arles’da Yatak Odası “Bedroom in Arles” – Van Gogh) oradaki son iki ayında hastalığının en şiddetli biçimde nüksettiği dönemi geçirir. Mayıs 1890’da sanatoryumdan ayrılarak Paris yakınlarındaki Auvers-sur-Oise’a yerleşen ressamın amacı ona önerilen Dr. Gachet’nin denetiminde olmak ve kardeşi Theo’ya daha yakın bir yerde yaşamaktır. Oysa bu şehirde uzun süre yaşamayacak ve 3 ay içinde, Temmuz sonunda, intihar ederek yaşamına son verecektir.

Son eseri olarak benimsenmesinden dolayı Buğday Tarlası ve Kargalar’ın, içinde birçok karanlık ve depresif ögeyi barındırdığına inanılır. Eserin üçte ikisini kaplayan buğday tarlası, rüzgarda dalgalandığı anlaşılan sarı buğday başaklarının arasından geçen üç patikayla iki ayrı parçaya ayrılmıştır. Yollar birbirine zıt kırmızı-kahverengi ve yeşil tonlarındadır. Sol ve sağdaki patikaların nereden başlayıp nereye gittiği ve ne amaca hizmet ettiği oldukça muğlaktır. Öte yandan tarlaların ortasından geçen patikanın ise ileride bir noktada amaçsızca kesildiği ve hiçbir yere ulaşmadığı görülür. Bu amaçsız ve kesilen yollar kafa karıştırıcıdır ve kaçınılmaz bir çıkmaza dair çağrışımlar yapar. Buğday tarlasının canlı sarı rengine tezat, gökyüzü mavi, lacivert ve siyah tonlarda oldukça karamsar bir etki yaratmaktadır. Kasvetli ve fırtına getireceği görünen gökyüzü ve dalgalanan buğday tarlası, tarladan yükselen uğursuz kargaların da etisikiyle karamsar ve sıkıntılı bir ruh halini çağrıştıran imgelere dönüşür. Ucu görünmeyen yolların da etkisiyle seyircide bir çıkmazın içinde kalma ve yaklaşan fırtınaya karşı yalnız ve çaresiz olma hissi oluşur. Tüm bu ögeler Van Gogh’un değişken ruh haline gönderme yaparken, diğer yandan da hayatının son dönemindeki yalnız ve içe dönük durumunu göstermekte olabilir. Birçok yoruma göre fırtınayı davet eden karanlık gökyüzü ve kargalar Van Gogh’un son günlerinin ve hayattan vazgeçmesinin doğrudan göstergeleridir.

Oysa birçok farklı değerlendirmeye göre eser aslında düşünüldüğü kadar olumsuz yorumlanmayacak niteliklere de sahiptir ve Van Gogh her biri ayrı ayrı takdir edilmiş ögelerden oluşan huzurlu bir kompozisyon yaratmıştır. Geniş buğday tarlası, bomboş yollar, uçuşan kargalar ve karanlık gökyüzü ile bu eser seyircide çalkantılı ve vahşi bir hava yaratsa da, sessizlik ve dinginliği de çağrıştırabilen bir yapıya sahiptir. Öncelikle, buğday tarlaları – sarı renklerinin de etkisiyle – Van Gogh’un çok keyif aldığı görünümlerdendir. Birçok eserinde buğday tarlalarını konu etmiş olan ressamın bu sefer de aynı amaçla yola çıkıp huzur verici sarı renkte, ufka uzanan bir tarlayı resmetmiş olması olasıdır. Öte yandan yolların nereye açıldığı veya sonlanıp sonlamadığı görünmemesine rağmen eserden – ve dolayısıyla karamsar ruh halinden – bir çıkış niteliği taşıyabileceği aşikardır ve eserin ufka uzanan derin yapısına katkıda bulunur. Fırtınalı gökler yine Van Gogh’un favorilerindedir ve ona göre çalkantılı gökyüzü ciddi anlamda görsel nitelik taşımakta ve sanatsal potansiyeli yüksek, güçlü bir görünüm sergilemektedir.

Hangi tarafa uçtuğu belli olmayan kargalar eserin farklı şekilde yorumlanmasına sebep olur. Kargaların ressama – yani seyirciye – doğru uçuyor olmaları genel olarak karamsar bir izlenim oluştururken, kargaların resmin içine, yani tarladan dışarı doğru uçuyor olması aksine bir ferahlama ve rahatlama etkisi yaratmaktadır. Fakat, bu kuşların hangi tarafa uçtuğu anlaşılamadığı için yorumun olumlu veya olumsuz olması bir netlik kazanmaz ve eserin yorumlanmasına doğrudan katkıda bulunmaz. Öte yandan kargaların genel anlamda ölüm habercisi uğursuz kuşlar olduğu kanısı yaygın olsa da Van Gogh gibi doğayı derinlemesine gözlemleyen bir ressamın bu kuşlar hakkında önyargılı olmayacağı kesindir – nitekim kendisi de kargalara duyduğu ilgiyi yazılarında dile getirmiştir.

Eserdeki ögelerin teker teker ve birlikte farklı yorumlanmaları mümkündür. Eğer Van Gogh içinden bulunduğu sıkıntılı, değişken ruh halini, çektiği ruhsal acıları, yalnızlığını ve dünyadan vazgeçmişliğini tuvaline aktarmış olmak istediyse, bunu son derece başarılı biçimde yapmıştır. Karşısında görünen bomboş tarla, havalanan kargalar, çıkmaz yollar ve fırtınalı karanlık gökyüzü klostrofobik bir etkiyle insanı bir yalnızlık kabusuna hapseder. Diğer yandan farklı bir yorumla ressamın hastalığının iyileşmesine dair hala bir umut taşıdığı, sevdiği sarı buğday tarlalarının ufka uzanan enginliğinde, ileri açılan yollarda, sevdiği fırtınalı havanın gizeminde ve havalanan kuşlarda özgürlük, ferahlama ve hafiflemeye dair çağrışımlar bulduğu düşünülebilir. Van Gogh belki de çok düşünmeden sadece içinden gelenleri, ya da gördüklerini resmetmiştir. Eserin nasıl yorumlanacağı, nasıl bir etki yaratacağı sadece seyirciye kalmıştır.

Konum: Van Gogh Müzesi “Van Gogh Museum”, Amsterdam
Tarih: 1890
Dönem: 19. Yüzyıl
Akım: Ard-İzlenimcilik “Post-Impressionism”

2 Comments

Leave a comment

Your email address will not be published.

You may use these HTML tags and attributes:

<a href="" title=""><abbr title=""><acronym title=""><b><blockquote cite=""><cite><code><del datetime=""><em><i><q cite=""><strike><strong> 

error: Icerik kopyalanamaz!