Blog

MEDUSA’NIN SALI “THE RAFT OF THE MEDUSA” – GÉRICAULT

Fransız ressam Théodore Géricault, Medusa’nın Salı’nda 1816 yılında gerçekleşen büyük bir gemi kazasının sonrasında yaşananları temel alırken Fransız Romantik döneminin en büyük eserlerinden birini ürettiğinden habersizdi. 1818-1819 yılları arasında, 27 yaşındayken tamamladığı eser, 32 yıllık kısacık yaşamının en görkemli yapıtı olarak da tarihe geçmiş ve dünya çapında bir ikona dönüşmüştür.

1816 yılında gerçekleşen deniz kazası, Fransız fırkateyni Méduse’ün Moritanya açıklarında Aaguin Kayalıkları’na çarpması sonucu yaşanmıştır. Kaza sonrasında gemideki yükü kaybetmemek adına 20mX7m ölçülerinde bir sal yapılıp suya indirilir. Fakat 400 kişilik yolcu ve mürettebattan oluşan grubun gemideki sandallarla kıyıya ulaşmasının zorluğu düşünülünce yapılan sal sandallara bağlanır ve 147 kişilik bir grup sala yerleştirilir. Bir süre sonra sandalların salı çekemediği anlaşıldığında Kaptan ve bir de valinin bulunduğu sandallar salın bağlantısı kesip yollarına koyulurlar ve salı üzerindekilerle birlikte kaderine terk ederler. Günler boyunca ellerinde yiyecek olmadan yaşamlarını sürdürmeye çalışan saldaki insanların sayısı salın parçalanması, yaşanan kavgalar, açlık ve ölümle birlikte 15 kişiye kadar düşer. 13 gün okyanusta sürüklendikten sonra sal, tesadüfen Argus isimli gemi tarafından kurtarılır.

Géricault 4.9mX7.1m ölçülerindeki bu görkemli eserinde saldaki yolcuların Argus gemisini görüp heyecan içinde gemiye işaret göndermeye çalıştıkları anı betimlemiştir. Resmin sağ üst kısmında küçük bir nokta gibi görünen Argus, salın yolcularının heyecan ve mutlulukla öne atılıp çeşitli şekillerde işaret göndermeye çalışmalarına neden olmaktadır. Salın derme çatma, parçalanmış hali, rüzgarda eğilen direği, fiziksel koşulların ne denli zor olduğunu göstermektedir. Karşılarındaki gemiyi henüz fark etmiş birkaç yolcu gemiye doğru yönelmekte ve ellerindeki kumaşları sallayıp dikkat çekmeye çalışmaktadır. Öte yandan yolcuların birkaçının son derece ümitsiz, bitkin ve ölmek üzere olduğu görünmektedir. Bu yolcular üstelik henüz geminin varlığından bile haberdar değillerdir. İlk bakışta dikkati çeken figürler, sol altta elini yüzüne dayamış umutsuz adam ile sağ üstte elindeki kumaşı heyecanla sallayan adamdır. Resmin sol altından sağ üstüne doğru yükselen insan bedenleri piramitinin umutsuzluk ve ölümden yavaş yavaş yukarı çıktıkça umuda ve mutluluğa dönüşen bir görünüm sergilediği gözlemlenebilir.

Géricault’nun esere bu kazayı konu etmesinin önemli sebebi olayın dönem içinde bir uluslararası skandala dönüşmüş olmasıdır. Nitekim, kazanın sebebi olarak gemi kaptanının beceriksizliği gösterilmiş ve bu kaptanın da Fransız Devrimi sonrasında yeniden kurulan monarşik düzen tarafından atandığı öne sürülmüştü. Oysa Kral XVIII. Louis’nin kaptanın atanması ile ilgili hiçbir yoktu. Ama bu fırsat monarşik düzeni karalamak ve Devrim sırasında sürgüne gönderilmiş Fransiz aristokratların ülkeye dönüşüne kızgınlığı büyüyen halkı alevlendirmek için biçilmiş kaftandı.

Zorlu fiziksel koşullar altında alelacele hazırlanmış bir salın üzerinde hayatta kalma çabası veren bu yolcuların hikayesi insanlar üzerinde derin bir acıma hissi oluşturuyordu. Olayın gerçekliği ve yoksunluk, ölüm korkusu, delirme, yamyamlık ve umutsuzluk üzerine oluşturduğu duygusal yoğunluk eseri dönemde yükselen Romantik akım ile derinden ilişkilendiriyordu. Dolasıyla eser Romantikler’in temel aldığı doğanın yüceliği ve insanın doğa ile mücadelesini derin ve nitelikli biçinde ele almış oluyordu.

Ressam kullandığı ışık ve gölge ile seyircide etkileyici bir hayatta kalma sahnesinin izlerini bırakmayı ve üzerinde insanı duygular uyandırmayı amaçlamıştı. Bir yandan da yükselen dalgalar karşısında parçalanan salın üzerindeki çaresiz yolcuların duygularını hissetmek ve onlara acımak Géricault’un yaratmaya çalıştığı izlenimlerdendi. Bu bağlamda, esere konu olan olayın dönemdeki etkisi düşünüldüğünde ressamın aynı zamanda politik bir amacı olmadığı da düşünülemez.

Eseri oluştururken birçok insan vücudunu, kadavraları inceleyip ayrıntılı anatomik çizimler yapan Géricault eserdeki bedenlerde Yeni-Klasikçilik akımının temel aldığı Klasik Yunan tipi kusursuzluğu yansıtmaya çalışmıştır (bknz. Horas’ların Yemini “Oath of the Horatii”Marat’nın Ölümü “The Death of Marat”Lictorlar Brutus’a Oğullarının Cesetlerini Getirirken “The Lictors Bring to Brutus the Bodies of His Sons – David). Bu sebeple Yeni-Klasikçilik’i hatırlatsa da eserin genelinde romantizm hakimdir. Işık ve gölge kullanımındaki doğallık, bedenlerin gerçekçiliği ve kompozisyonun duygusal karakteri tabloyu Yeni-Klasikçiliğin sade doğasından uzaklaştırıp duygusal bir atmosfer oluşturur. Bu yüzden tarihi hikayeleri değil, güncel bir olayı temel alan Medusa’nın Salı, Yeni-Klasikçi tarzdan kopuşun ve Romantizm’in başlangıcının en büyük göstergelerinden biridir.

Konum: Louvre Müzesi “Musée du Louvre”, Paris
Tarih: 1818-1819
Dönem: 19. Yüzyıl
Akım: Romantizm “Romanticism”

4 Comments

Sanata Başla! için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Your email address will not be published.

You may use these HTML tags and attributes:

<a href="" title=""><abbr title=""><acronym title=""><b><blockquote cite=""><cite><code><del datetime=""><em><i><q cite=""><strike><strong> 

error: Icerik kopyalanamaz!