Blog

AKŞAM ATEŞİ “FIRE IN THE EVENING” – KLEE

Paul Klee, yaşadığı dönem boyunca bir kategoride ve akımda toplanamayacak ölçüde farklı ve çok sayıda eser üretmiştir. Eserlerinin çoğu soyut olarak kabul edilebilecek figüratif ve geometrik desenlerden oluşur. Çoğu zaman semboller, işaretler ve şekiller kullanmış olan Klee’nin genellikle geniş bloklar halinde uygulanmış renklerle çalıştığı görülür. Bazı eserleri anaokulu çocuğu resimlerini çağrıştırırken, bazıları anlamlandırmanın pek mümkün olmadığı bir ölçüde soyutlaştırılmış ve algıyı ve yorumlamayı tamamen seyirciye bırakan yapıtlardır.

Klee’nin de öğretmen-sanatçı olarak kadrosunda yer aldığı Bauhaus, 20. Yüzyılın başlarında Almanya’da kurulan ve Nazi dönemine kadar varlığını sürdürmüş bir sanat ve mimari okuludur. Modern resim ve mimari ile ilgili çok sayıda fikir ve eserin üretildiği Bauhaus, geleneksel kavramlardan uzaklaşarak, soyutlamaya ve sanatsal tasarımın teorilerini ve yasalarını analiz etmeye dönük bir kuruma ve bir sanat akımına dönüşmüştür.
Klee’nin renklerin bir bütün oluşturacak şekilde birbirleriyle ilişkilendirilerek kullanılması üzerine çalışmaları Bauhaus dönemine rastlar. Bu dönemde ürettiği “kare resimler”i sanatçının tamamen soyut bir dille zıt renkleri bloklar halinde kullanmasından oluşur. Bu renkler zıt olmalarına karşın bütün olarak bakıldığında soyutlamanın dışına çıkarak gerçeklikle ilgili çağrışımlar yapan görünümler oluşturur. Ressamın en muhafazakar soyutlamalarından biri sayılan Akşam Ateşi bu renk kullanımının en tipik örneğidir.

Eserde turuncu, kırmızı, mavi ve mor ağırlıklı renklerden oluşan dikdörtgen ve karelerin üst üste dizildiği görülür. İlk bakışta tamamen bir renk cümbüşü gibi görünen eser, ismi ile birlikte değerlendirildiğinde daha özel bir anlam kazanır ve basit görünümünün aslında ne denli özenle planlandığını açığa çıkarır.

Klee’nin itinayla seçtiği bu renkler bir akşamüzeri güneş batışı esnasında yanan ateşin görünümünü oluşturmaktadır. Aşağı katmanlarda toprağı ve yeryüzünü çağrıştıran kahverengi ve yeşil tonlarındaki katmanlar yukarı çıktıkça mordan maviye değişen gökyüzünün tonları ile kaynaşır. Tablonun en üstündeki pembe katman güneşin batışında gökyüzünde oluşan pembe alacakaranlık tonlarını çağrıştırır.

Yeryüzü ve gökyüzünün ortasında, ufuk çizgisinde parlak bir turuncu kare ile betimlenmiş yanan ateş, eserin iki temel katmanı arasındadır. Resmin soluna doğru dağılan turuncu ve kırmızı tonlar ise rüzgarda dağılmış ateşin görünümü çağrıştırır. Bu dağılmış turuncu-kırmızı tonlar aynı zamanda yeryüzü ve gökyüzünü birbiriyle de kaynaştırmayı başarır. Resmin merkezindeki turuncu renk bakıldığında ilk dikkati çeken olsa da dikkatli incelendiğinden yukarıdan şağı inen düşey hatlar hem resimde bir boyut oluşmasını sağlar, hem de ateşin yukarı doğru yükselen yapısını seyirciye anımsatır. Ressamın Bauhaus’taki derslerinde bahsettiği düşey ve yatay unsurların dengesi eserde bütün çarpıcılığı ile görünür.

Eserin yanlızca ismiyle bir anda anlam kazanması ve tüm renklerin bu anlamla belirgin biçimde birbiriyle kaynaşması etkileyicidir. Bu denli soyutlanmış bir gösterimin aynı zamanda gerçekçi bir görünümü göz önüne getirmesi ressamın yalnızca geometrik şekilleri ve renkleri düzenleyerek seyirci üzerinde yarattığı gerçeklik algısının sonucudur.

Konum: Modern Sanat Müzesi “Museum of Modern Art (MoMA)”, New York
Tarih: 1929
Dönem: Modernizm
Akım: Bauhaus

1 Comment

serdar için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Your email address will not be published.

You may use these HTML tags and attributes:

<a href="" title=""><abbr title=""><acronym title=""><b><blockquote cite=""><cite><code><del datetime=""><em><i><q cite=""><strike><strong> 

error: Icerik kopyalanamaz!