Blog

WIJK BIJ DUURSTEDE’DE DEĞİRMEN “WINDMILL AT WIJK BIJ DUURSTEDE” – RUISDAEL

Jacob van Ruisdael Barok dönemde yükselen peyzaj resimlerinin en ünlü ressamlarından biri ve Felemenk sanatının başarılı temsilcilerindendir. Almanya’da peyzaj üzerine eğitim alan Ruisdael, daha sonrasında Hollanda ve Almanya arasında uzun süre yer değiştirmiş ve sonunda Amsterdam’a yerleşmiştir. Dolayısıyla ürettiği yüzlerce peyzaj resminde genelde Hollanda ve Almanya’dan manzaralar görmek olasıdır. Genellikle ormanlık alanlar, ağaçlar, şelaleler ve değirmenler gibi tekrar eden motifleri kullanan ressam, zengin renkleri ve üstüste uyguladığı koyu renk boyamalar “impasto” ile dikkat çeker.

Ruisdael’in eseri tipik bir Felemenk manzarasını seyirciye sunar: engin ve bulutlu gökyüzü, düz ve düşük seviyede kara parçası, bolca su ve Hollanda’nın tipik simgelerinden biri olan değirmen.

Ressam Hollanda’nın merkezi bölgelerinden birinde yer alan Wijk bij Duurstede’denin bu görünümünü kendine göre betimlerken bir yandan da gerçeklere oldukça bağlı kalmayı seçmiştir. Kasabadaki yel değirmeni tıpkı resimde olduğu gibi günümüzde de hala yörenin dikkat çekici simgelerinden biridir. Yel değirmeni ve ilerisindeki kızıl çatının ötesinde şehrin simgelerinden bir diğeri olan Piskopos kalesi, çok daha geride ise St John Kilisesi’nin çan kulesinin çatısı görülür.

Wijk bij Duurstede’nin Günümüzdeki Görünümü (Fotoğraf: Anne Van Houwelingen 2012*)

Eserde bölgenin nehir kenarındaki bir kısmını betimleyen ressam, resmin en dikkat çekici ögesi olarak yeldeğirmenini kullanmıştır. Nehrin üzerinde yer alan yelkenliler, nehir kıyısında ileride işlerini yapan insanlar ve nehir kıyısı boyunca yürüyen tipik başlıklara sahip üç Felemenk kadın eserde yer alan diğer ayrıntılardır. Bu üçlü kadın grubu yöneldikleri doğrultu ile seyirciyi nehir kıyısını takip edip nehirdeki yelkenlilere bakmaya yönlendirir. Nehirdeki yelkenliler resmin sağ tarafını kaplayan yel değirmeni ve diğer binaları dengelemek için esere yerleştirilmişlerdir.

Peyzaj eserlerinin değerlendiği bir dönemde eserlerini üreten Ruisdael, figürlerin ikinci plana atılıp manzaranın öne çıkarıldığı bir akımın içinde yer almaktadır. Dolayısıyla sağ önplandaki kadınlar eserin içinde yalnızca hoş bir ayrıntıdır ressam için, nitekim, eserin merkezine oturan öge tuvalin çoğunu kaplayan dramatik gökyüzüdür. Gri-mavi bir gökyüzü üzerinde süzülen açık griden koyu griye doğru renkleri değişen irili ufaklı bulutlar eserde dinamik bir etki yaratır ve seyircide fırtına çağrışımı yapar. Bu karanlık bulutların arasından süzülen güneş ışığının değirmenin ön kısmını, yanındaki kızıl çatıyı ve nehrin önplanındaki bazı bölgeleri parça parça aydınlattığı görülür. Bu şekilde ressam bir kararıp bir açan, değişken hava hissini son derece üstün bir beceriyle yansıtmış olur.

Eserin en ilginç özelliklerinden biri, oldukça karanlık ve bulutlu görünen, çalkantılı bir gökyüzüne sahip olmasına rağmen tablonun bütününde bir fırtınanın varlığının hissedilmemesidir. Değirmenin gerilmemiş kolları ve denizdeki yelkenlinin sakin seyredişi göz önüne alındığında ortamda şiddetli esen bir fırtınadan söz etmek pek mümkün değildir. Bu çelişkili durum sanat tarihçilerini resmin tutarsız olduğuna yönlendirmiş olsa da, bazı kaynaklara göre fırtınanın başlangıcından hemen öncesinin betimlendiği düşünülmektedir. Yaratılmış bu “fırtına öncesi sessizlik” hissi seyirci üzerinde etkili bir gerilim yaratmayı başarır. Birazdan gökgürlemesi, yağmur ve hızlanan rüzgarın etkisiyle nehrin dalgalanacağını, yelkenlilerin sağa sola yalpalanacağını ve kıyıda yürüyen kadınların hızla koşuşturmaya başlayacağını hayal etmek hiç de zor olmaz.

Ruisdael özellikle havanın atmosferik etkilerini son derece özenli ve gerçeğe uygun resmedebilen bir ressamdır. Gökyüzünü yalnızca dekoratif bir öge olarak göremeyen Ruisdael, eserlerinde kullandığı güçlü bulut imgeleri ve renkler ile havanın ve gökyüzünün, dolayısı ile doğanın özerk bir kuvveti olduğunu vurgulamıştır. Eserdeki nehir kıyısındaki kadınlar veya yel değirmeninin üzerindeki adam, gökyüzünün gücü karşısında son derece ufak kalmış, ona boyun eğmiş basit imgelere dönüşmüşlerdir. Ruisdael’in yarattığı çarpıcı gökyüzü etkileri 19. yüzyılda özellikle Friedrich ve Turner gibi Romantik akımın ünlü ressamlarını derinden etkilemiş ve eserlerine ilham vermiştir.

Konum: Rijksmuseum, Amsterdam
Tarih: 1670 civarı
Dönem: Barok
Alt Grup: Felemenk Barok “Dutch Baroque”

* Fotoğraf Referansı:

A photographic quest for Jacob van Ruisdael

2 Comments

Özgün Y. için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Your email address will not be published.

You may use these HTML tags and attributes:

<a href="" title=""><abbr title=""><acronym title=""><b><blockquote cite=""><cite><code><del datetime=""><em><i><q cite=""><strike><strong> 

error: Icerik kopyalanamaz!