Blog

BABİL KULESİ “THE TOWER OF BABEL” – YAŞLI PIETER BRUEGHEL

Tevrat’ın birinci kitabı olan Yaratılış Kitabı “Genesis”, Babil Kulesi’ni Büyük Tufan’dan kurtularak bir araya gelen insan ırkının bir projesi olarak betimler. Yaratılış Kitabı’na göre Nuh’un soyundan gelen, Tufan’dan sonra bir arada yaşamaya başlayan ve aynı dili konuşan insanlar Mezopotamya’nın Shinar (Sümer) bölgesine yerleşmişlerdir.

Tufan’dan sonraki nesiller bir arada kalarak ikinci bir tufandan korunmak, Tanrı’ya ulaşabilmek ve daha önemlisi kendi adlarını taşıyacak görkemli bir yapı inşaa etmeye girişirler. Üzerine katlar eklenerek gittikçe yükselen Babil Kulesi Tanrı tarafından hoş karşılanmaz ve insanlık yeniden cezalandırılır. Tanrı insanlık içinde farklı diller ortaya çıkarır ve onları birbirlerini anlamaz hale getirerek dünyanın farklı yerlerine dağıtır. Böylece Babil Kulesi hiçbir zaman tamamlanamaz. Benzer biçimde, İncil’in Ortaçağ yorumlamalarında da Babil Kulesi’nin hikayesi insanın kibire düşkünlüğünün cezalandırılması ile bağdaştırılır. Flaman ressam Brueghel, eserinde kuleyi hem sıradışı (ve imkansız) bir inşaat projesi, hem de günahkarca bir başkaldırı olarak yorumlamıştır.

Brueghel’in eserinde betimlenen kulenin devasa boyutları sağ aşağıda görülen kale veya soldaki şehir ile karşılaştırıldığında açıkça fark edilir. Katlar halinde yükselen kule hala inşaa halindedir ve yükselmeye devam etmektedir. Kulenin dört bir yanında, alt ve üst katlarda inşaat işini sürdüren çok sayıda insan görülür. Ayrıca farklı tasarımlara sahip sıradışı iş makinaları, kaldıraçlar, vinçler ve türlü türlü ekipman yapım aşamasında kullanılmaktadır. Kulenin görkemli boyutları yanında bu makinalar ve insanlar son derece ufak ve önemsiz görünürler.

Hızla devam eden inşaata rağmen dikkatlice incelendiğinde kulenin yapım sürecinin pek de başarılı gitmediği görülebilir. Nitekim bir yandan gittikçe yükselen kule, diğer yandan yıkılıp dökülmektedir. Üst katlarda iç ve dış hatlarda azimle devam eden çalışmalara ve yeni yapıya rağmen alt katlarda ve temelde belirli bölgelerde binanın yıkılmaya başladığı, iskelelerin hala korunduğu, hatta bazı bölgelerin kaba hatları ile kayalardan oyulmadan bırakıldığı bile fark edilir.

Ayrıca, binanın tasarımı da pek akla yatkın değildir. Yukarı doğru çıkan her kat yatay düzlemde uzanırmış gibi görünse de aslında katlar helezonik bir yapıyla yukarı tırmanmaktadır. Bu yüzden binada tam olarak yatay düzlemde yer alan hiçbir hat yoktur. Buna rağmen binanın iç kısımlarındaki düşey düzlemlerin, duvarların bu helezonik yapıyı (katları) dik açılarla kesecek şekilde inşaa edildiği görülür. Eğik olan yatay düzleme dik inşaa edilen düşey hatlar da dolayısıyla benzer bir eğik açıyla üretilmektedir. Bu da binanın tamamen zayıf ve dengesiz olmasına sebep olmaktadır. Nitekim binanın tamamına bakıldığında sola doğru yatmaya başlamış olduğu görülür. Brueghel kullandığı görsel teknikle binanın bu imkansız tasarımı ve inşaasını seyirciye başarı ile yansıtır.

Binanın görünümündeki hataların yanı sıra, Brueghel’in eseri ile vermeye çalıştığı dini mesaj da aşikardır. Öncelikle yapılırken yıkılmaya başlamış bina insanlığın bu isyankar hevesinin nafile olduğunu gösterir. Sola doğru eğilmiş bu görkemli kulenin bir süre sonra yıkılıp sol tarafta aşağıda görülen şehri bir moloz yığını içinde bırakarak yok edeceği bellidir. Dolayısıyla insanlığın günahkar davranışının bedelini yine insanlar ödeyecektir. Sol ön kısımdaki ufak sahnede, binanın yapılmasını emreden kral ve eşlikçileri görülür. Kralı karşısında gören taş işçilerinin onun gücü karşısında eğildikleri ve ona teslim oldukları görülür. Tanrı’nın gücü yerine kralın gücüne teslim olmuş insanların günahı ve kralın boyundan büyük bir işe kalkışmış oluşu yine eserin verdiği dini mesajın parçalarıdır.

Brueghel ve çağdaşları için 16. Yüzyılda antik döneme ait yapılar oldukça ilgi çekiciydi. Dolayısıyla da kemerlerle dolu olan Brueghel’in yapısının benzer antik dönem binalarından esinlenerek üretildiği tahmin edilebilir. 1552.1553 arasında Roma’ya seyahat etmiş olan ressamın orada gördüğü Kolezyum’dan “Colosseum” ilham alarak Babil Kulesi’nin tasarladığı düşünülmektedir. Tıpkı Kolezyum’da olduğu gibi katlar halinde düzenlenmiş kule, dış hatlara düşey kesitler halinde bağlanan iç odalardan oluşmaktadır.

Kolezyum “Colosseum”, Roma

Kolezyum’un ilham kaynağı olarak kullanılmasının farklı sebepleri olabilir. Öncelikle Roma İmparatorluğu’nun simgesi olan bu arena, özellikle ilk Hristiyanlara yapılan işkenceleri anımsatır. Sonsuz güce sahip Roma İmparatorluğu’nın yıkılıp gitmiş oluşu, tıpkı Babil Kulesi’nde olduğu gibi insani kibirin ve dünya işlerine ve maddeselliğe bağlılığın faniliğine dair de bir işarettir.

Bir başka yorumlama ile Kolezyum ve Roma, tek bir dil (Latince) ile dini birliği bir arada tutan Katolik inancına dair bir simgedir. Buna rağmen, Brueghel’in yaşadığı Kuzey Avrupa’da Protestan inancı birçok dile çevrilmiş İncil ile gittikçe daha fazla revaç görmektedir. Bu sebeple yıkılmakta olan kuleyi eskimiş ve yıpranmış Katolik inancı ile bağdaştırıp, yıkıldıktan sonra çok dilli olacak insanlığın inancını Protestanlık’la örtüştürmek de olasıdır.

Konum: Sanat Tarihi Müzesi “Kunsthistorisches Museum”, Viyana
Tarih: 1563 civarı
Dönem: Rönesans
Akım: Kuzey Rönesansı “Northern Renaissance”

Leave a comment

Your email address will not be published.

You may use these HTML tags and attributes:

<a href="" title=""><abbr title=""><acronym title=""><b><blockquote cite=""><cite><code><del datetime=""><em><i><q cite=""><strike><strong> 

error: Icerik kopyalanamaz!